SANATA FELSEFEYLE BAKMAK ÖZET
Sanata felsefeyle bakmak adlı bu kitabın ilk bölümü trajik konusu ile başlıyor. İonna Kuçuradi, trajiğin ne olduğu ile ilgili Scheler ve Nietzsche’nin görüşlerinden faydalanıp trajiği bir sorun olarak ele alıyor.
Yazar, gündelik dilde kullanılan trajedi kelimesi ile tiyatro sanatında kullanılan trajedinin ayrımını yaparak başlıyor. Scheler’in bu konudaki görüşlerine değiniyor. Scheler’e göre trajiğin sonucu değil, trajiğin ne olduğu önemlidir diyor. Ardından trajiğin özünün ne olduğu üzerine sorgulamalar yapıyor.
‘Trajiği trajik yapan nedir?’ sorusuna yazarın cevabı ‘değerler’ oluyor ve yazar, bir şeyin trajik olabilmesi için ‘en az iki olumlu değerin çatışması, ikisinden birinin diğeri tarafından yok edilmesi gerekir’ sonucuna varıyor. Bu konuda Scheler’in görüşlerini de ifade eden yazar, Scheler’in ‘trajiğin soylulara özgü bir şey olduğu’ görüşünü ifade ediyor. Scheler’e göre trajik sadece insanla ilgili de olmayabiliyor. Bu konuda bir resim galerisindeki kalorifer kazanının patlaması örneğini veren Scheler asıl görevi resimleri korumak olan kaloriferin bunun tam tersini yapıyor olmasını trajik bulduğunu ifade ediyor. Yazar bu görüşleri ifade ettikten sonra güneşin hem iyi hem de kötü insanlar için doğuyor olmasını trajediyi doğuran en önemli sebep olarak gösteriyor.
Yazar, her şeyin iyi olduğu bir dünyada trajedinin ortaya çıkmayacağı görüşünü Schopenhauer ve Scheler üzerinden irdeliyor ve trajedi-keder ilişkisi üzerine sorular soruyor. Yazara göre trajik keder barındırabilir ancak her keder verici olay trajik değildir. Ardından trajiğin önlenemezliğini ifade eden yazar, istense de trajiğin önüne geçilemeyeceğini kesin bir şekilde belirtiyor. Bunu da okuyucuya Brütüs ve Sezar örneği üzerinden ifade ediyor. Bu kısımda son olarak determinist bir sav dahilinde trajedinin mümkün olmayacağını ifade eden yazar, trajik kahraman için özgür iradenin önemini vurguluyor.
Yazar, Scheler’in ardından Friedrich Nietzsche’nin trajik konusundaki görüşlerine değiniyor. Nietzsche’ye göre trajedi sanattır ve sanat-yaşam ayrımı yoktur. Trajedi, en üstün yaşam biçimidir.
Nietzsche’ye göre trajedinin özünde bir ikililik vardır. Bu ikililik Eski Yunan tanrılarından Apollon ve Dionisos üzerindendir. Buna göre Dionisos hayallerin, ilhamların ve aşkınlığın, Apollon ise tasarımsal, mühendislik hesap gerektiren ve bilgi odaklı olan taraftır. Nietzsche’ye göre bu iki taraf trajedinin ve yaşamın özüdür. Yazar, Nietzsche’nin ifade ettiği bu iki gücün çatıştığını ve bu çatışma durulup yerini barışma aldığında trajedinin ortaya çıktığını aktarıyor.
Yazar Nietszche’nin bir diğer görüşünü de Brütüs-Sezar örneği üzerinden ifade ediyor. Brütüs Sezar’ı seviyordu. Bir yandan onun yaşamasını isterken bir yandan da ölmesini istiyordu. Çünkü Sezar ülkeye zarar veriyordu. Yazar bu noktada Nietszche’nin ‘bir şeye hem evet hem hayır deme noktası trajediyi doğurur’ görüşüne gönderme yapıyor.
Nietszche, yaşayabilmek için sanatın-trajedin olması gerektiğini söylüyor. Yazarın da bu konuda ona katıldığını söyleyebiliriz. Ona göre trajedi yaşamı katlanılabilir kılan bir şeydir. Trajedinin doğduğu yerde yaşam belirginleşir. Varlık görünür kılınır.
Yazar, tüm bunların ardından konuyu toparlayarak Scheler ve Nietzsche’nin trajik üzerine düşüncelerini birlikte aktarır ve onlara göre trajiği tanımlar. Trajik, bir değerler çatışmasıdır. Trajikte iki olumlu değerden biri yok olmalıdır. Yazar bu sonucu destekler nitelikte bir örnek verir. Bir anne sevdiği iki çocuktan birini seçmek zorundadır. Seçiminin ardından diğer çocuğu kurşuna dizilecektir. Bu durum trajik olanı tam olarak ifade eden bir durumdur.
Yazar, Scheler ve Nietzsche’nin tanımlarıyla trajiği yorumlarken sık sık yaşamdan ve tiyatro eserlerinden örnekler veriyor. Ardından önceden bahsettiği kalorifer yangını görüşünün eksik olduğunu ifade ediyor.
Trajik karşısında seyircinin durumunu da ele alan yazar, trajiğin seyircide nasıl duygular uyandırdığını irdeliyor. Bu noktada ilkin seyircinin kim olduğunun önemli olduğunu ve trajiği kavrayan seyircinin azınlıkta olduğunu aktarıyor. Tiyatro seyircisini üç farklı kategoriye göre ayırıyor. Sadece eğlenmek ve ağlamak için gelenler, sokratik seyirciler (Nietzsche’nin tanımı) ve trajik duruma düşebilme ihtimali olan seyirciler. Yazara göre trajediyi gerçekten anlayacak seyirci profili trajediyi yaşama ihtimali olan seyircilerdir.
Yazar ikinci bir konu olarak ‘gerçeği yorumlama’ konusunu seçmiştir. Bu konuya yine gündelik hayatta herhangi bir esere getirilen subjektif bakış açısını bir kenara koyarak başlayıp üç farklı Antigone metni üzerinde durmuştur. Üç Antigone örneğinde de zaman, mekan ve kurgusal bazı farklılıklar vardır. Ancak buradaki önemli nokta Antigone karakterinin Polyneikes ile olan ilişkisi olarak ifade edilmiştir.
Yazarın bu üç farklı Antigone örneği ile okuyucuya sormak istediği bir soru vardır. Bu üç farklı Antigone’nin yazarları bizlere hangi değeri göstermektedir? Mitosta ne gibi değişiklikler yapmıştır? Yazar bu gibi soruların cevaplarını irdeler ve metinden spesifik noktalara değinerek konuyu genişletir.
Bu konuda vardığı sonuç ise şu çerçevededir: Üç farklı Antigone’de de üç farklı gerçeklik vardır. Her bir eser kendi insan kavramına göre şekillenmiştir. Üç eserde de ortak bir nokta vardır. Bu nokta yüksek değerlerin çatışmasıdır.
Yazarın bir sonraki konusu ise bir sanat eserine yaklaşmak üzerinedir. Yazar, bu kısımda bir sanat eserine bakan insanların o eser hakkında ne düşünmesi, nasıl yorumlaması gerektiği konusunda bir giriş yapıyor. Sanat eserinin öznel olduğunu düşünenlere karşı çıkıyor ve bu gibi karşı çıkış örnekleriyle birlikte bir sanat eserine nasıl yaklaşılması gerektiği üzerine birazdan anlatacağı şeylere zemin hazırlıyor.
Yazar, bir şiire nasıl yaklaşılması gerektiğini sorarak devam ediyor. Bunun için iki yoldan bahsediyor. Bunlardan birini genetik açıklama diğerini ise ontik açıklama olarak belirliyor. Genetik açıklama, eser sahibini ve ortam çözümlemelerini esas alan açıklamalardır. Bu açıklama biçimi oldukça yaygındır. Yazar, ardından simgesel olanla alegorik olanın farklarını anlatmaya başlıyor. Ardından Kafka’nın açlık şampiyonunu ele alıyor. Bu insanı kapana kısılmış çaresiz biri olarak ifade edip konuyu detaylıca inceliyor.
İonna Kuçuradi ‘nin bir sonraki konusu ise değerlerdir. Yazar bir yazın yapıtının değerlendirme sürecinin nasıl olduğunu ve yazın sahibinin ne türden bir bilgi aktardığını okura soruyor. Öyle ki bu soru bir esere iyi veya kötü deyişimizin altında nelerin yattığını düşünmemize sebep oluyor. Yazar bu noktada kişisel değerlendirmelerden ve bir kurama dayalı değerlendirmelerden söz ediyor. Her ikisinin de eksik yönlerinin olduğunu ifade ediyor. Yazara göre doğru değerlendirme bir yazın eserinin kendiyle benzer eserler içerisindeki yerinin ne olduğu üzerine yapılmasıyla ortaya çıkar.
İonna Kuçuradi’ye göre bir eserin değerlendirmesinin ilk aşaması onu anlamaktır. İkinci aşama ise eserin kendi alanındaki konumunu belirlemektir. Üçüncü aşama ise eserde gösterilen eylem ve yaşantının değerini ortaya koymaktır. Bu eser insanlık için ne ifade etmektedir… Yazar bu üç aşamayı örneklerle pekiştirir. Bu örnekler ile yazarın bilme konusu edindiği şeyi açıklamaya çalışır.
İonna Kuçuradi ‘nin son olarak ele aldığı konu ise çeviridir. Bir çevirinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerine soru soran yazar, bu sorusuna ‘metni ait olduğu dile en yakın şekilde çevirmek’ olarak cevaplar. Ardından bu cevabının mesele şiir olunca eksik olacağını ifade eder. Bunun üzerine iki çeviri örneğini inceleyen yazar, sözlerine şiir çevirisinde kültürün önemini belirterek son verir.
Kitabın adı: “Sanata Felsefeyle Bakmak”
Yayınevi: TFK Yayınları, İstanbul, 2019, 130 sayfa.
Yazar: İonna Kuçuradi
Sanata felsefeyle bakmak özet
Sanata felsefeyle bakmak özet