“X Bir Sahnedir: Algoritma Rejisör, Biz Oyuncu”
Günümüzde sosyal medya platformlarına sadece birer iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda devasa tiyatro sahneleri olarak da bakabiliriz. Dijital platform dramaturjisi, bu bakış açısıyla, sosyal medyadaki etkileşimleri birer tiyatro oyunu gibi ele alır. Klasik sosyoloji kuramcısı Erving Goffman, günlük yaşamda bireylerin kendilerini bir sahnede oyun sergiler gibi sunduğunu öne sürmüştü. Benzer şekilde, X gibi dijital platformlar da kullanıcıların oyuncu, içeriklerin senaryo, takipçilerin izleyici, algoritmaların ise görünmez bir yönetmen rolünü üstlendiği kocaman bir sahne gibidir. Nitekim bazı güncel analizler, X’i “sonsuz içerik döngülerinin sergilendiği dijital bir sahne” olarak tanımlamakta ve platformdaki tweet’lerin “Nietzsche’nin aforizmalarına benzer şekilde, kısacık ve çarpıcı düşünce kapsülleri” gibi işlediğini vurgulamaktadır. Bu dramatik mercekten bakmak, çevrimiçi dünyada yaşananları daha iyi anlamamızı sağlar: Bir tweet’in nasıl bir kıvılcımla kitleleri tutuşturduğunu, bir hashtag’in nasıl kolektif bir hikâyeye dönüştüğünü veya algoritmaların perde arkasında nasıl rol dağıttığını bu sayede kavrayabiliriz.
Dijital platform dramaturjisi perspektifi neden önemlidir? Çünkü X gibi mecralarda olup bitenler sadece rastgele paylaşımlar değildir; tersine, sahneye konmuş bir oyunun parçalarıdır. Bu platformda her gün binlerce küçük drama, komedi ve trajedi yaşanır. İnsanlar kendilerine sanal maskeler takarak (Latince persona “maske” demektir) sahneye çıkar, duygu ve düşüncelerini sergiler. Kimi zaman alkış (beğeni) toplar, kimi zaman yuhalanır (linç edilir veya “ratio”lanır). Böylesi bir okuma, sosyal medyadaki etkileşimleri ciddiye alıp onlardan ders çıkarmamıza yardımcı olur. Dahası, bu yaklaşım platformlardaki güç dinamiklerini görünür kılar: Örneğin, en provokatif çıkışların nasıl ödüllendirildiğini veya sessiz kalanların nasıl arka planda kaybolduğunu fark ederiz. Sonuç olarak, X’i bir anlatı sahnesi olarak okumak, dijital dünyadaki iletişimi bir bütün olarak seyredip anlamlandırmamızı kolaylaştıran, ufuk açıcı bir tutumdur.
X’in Sahnesi: Platformun Yapısı, Karakteristiği ve Tarihçesi
Sosyal medya arenasında X (eski adıyla Twitter), en canlı sahnelerden biri olarak öne çıkar. 2006 yılında Jack Dorsey ve ekibi tarafından kurulan platform, başlangıçta 140 karakterle sınırlı “mikro blog” konseptiyle benzersiz bir mecra yarattı. Kullanıcılar, 2017’de 280’e çıkarılan karakter sınırı sayesinde hızlı, anlık ve özlü bir iletişim kuruyor. Platformun temel yapısı basittir: Herkesin kendi profili (sahne arkası kulisi gibi düşünülebilir) ve herkese açık bir zaman akışı (timeline) vardır. Başta tüm tweet’ler kronolojik sıralanırken, günümüzde “Sizin İçin” adlı sekme altında algoritmik bir akış öne çıkmıştır. Buna rağmen özünde X, gerçek zamanlı paylaşımların uçuştuğu dev bir halka açık meydandır.
X’in karakteristiği, kısalık ve hız üzerine kuruludur. Bir tweet, yeri geldiğinde bir manşet, bir espri, bir feryat veya bir özdeyiş (aforizma) işlevi görebilir. Platform, 2023 verilerine göre yaklaşık 225 milyon günlük aktif kullanıcıya sahiptir ve her ne kadar Facebook veya Instagram kadar yüksek bir kullanıcı sayısına sahip olmasa da etkisi orantısız şekilde büyüktür. Öyle ki, Barack Obama’dan Greta Thunberg’e, ünlülerden devlet başkanlarına pek çok figürün burada söyledikleri dünya gündemine yön verebilmektedir. Platformun Ekim 2022’de Elon Musk tarafından satın alınıp Temmuz 2023’te “X” markasına dönüştürülmesi de bu sahnedeki büyük dekor değişikliklerinden biri oldu. Markanın adı değişse de sahnenin temel yapısı aynı kaldı: Milyonlarca kullanıcı hâlâ bu arenada bir araya gelip düşüncelerini anlık olarak paylaşmaya devam ediyor.
X’in sahnesini diğer platformlardan ayıran bazı özgün unsurlar vardır. Öncelikle, iletişim büyük ölçüde kamusal ve açıktır; X’teki varsayılan ayar, paylaşımların tüm dünya tarafından görülebilmesidir. Bu da her kullanıcıyı potansiyel olarak dünya sahnesine çıkmış bir aktör yapar. İkincisi, takipçi ve takip edilen ilişkisi, geleneksel tiyatrodaki seyirci-oyuncu ilişkisine benzer bir dinamik oluşturur: Takipçiler bir kullanıcının “seyircileri” gibidir ancak aynı zamanda interaktif bir oyunun parçası olarak sahneye atlayıp repliklerini de sunabilirler. Üçüncüsü, hashtag (#) kullanımıyla oluşturulan etiketli konular, adeta bir piyesi sahnelere ayıran dekorlar gibidir. Belirli bir konu etrafında binlerce kişinin aynı anda konuşmasını, ortak bir dramatik çatı altında toplanmasını sağlar. Örneğin, küresel bir olay sırasında #BreakingNews etiketiyle atılan tweet’ler, tek bir sahnede birleşen çok sesli bir oyun yaratır.
Platformun tarihçesine baktığımızda, X pek çok dramatik ana tanıklık etmiştir. “Arap Baharı” protestolarının örgütlenmesinde oynadığı rol, platformun gerçek dünya sahnesine etkisine güçlü bir örnektir. 2011’de Orta Doğu’da hükümet karşıtı protestolar sürerken, aktivistler X üzerinden anlık haberleşmiş ve devrim anlatısını çevrimiçi ortamda kolektif olarak yazmışlardır. Yine 2017’de bir striptiz kulübü çalışanının başından geçen çılgın bir macerayı 148 tweet’lik bir dizi halinde anlattığı “Zola” adlı tweet zinciri öylesine ilgi çekmiştir ki bu hikâye daha sonra bir Hollywood filmine bile konu olmuştur. Bu örnekler, X sahnesinin hem politik bir arena hem de popüler kültüre malzeme veren bir hikâye fabrikası işlevi gördüğünü gösteriyor. Kısacası X sahnesi, küçücük mesajlarla büyük kitleleri güldüren, düşündüren veya harekete geçiren benzersiz bir ortamdır ve onu dramaturjik bir sahne olarak okumak, bu gücün nasıl tezahür ettiğini anlamak açısından son derece verimlidir.
Kullanıcı = Aktör: Anonimlik, Persona Yaratımı, Viral Anlatılar
X sahnesine adım atan herkes, bir bakıma aktör koltuğuna oturur. Bu aktörler bazen gerçek kimlikleriyle, bazen de takma adlar ve maskelerle performans sergiler. Platformun en belirgin özelliklerinden biri, anonimliğe izin vermesidir; Facebook gibi bir gerçek isim zorunluluğu yoktur. Yapılan araştırmalar, X kullanıcılarının azımsanmayacak bir bölümünün tam adını paylaşmadığını ortaya koymuştur. Bir çalışma, kullanıcıların yaklaşık dörtte birinin gerçek kimliğini tam olarak ifşa etmediğini (ya tamamen anonim takma ad kullandığını ya da isminin sadece bir kısmını gösterdiğini) belirtmiştir. Bu durum, X’in gerçek isim dayatmamasının kullanıcılar için önemli bir cazibe noktası olduğunu da ortaya koyuyor. Sonuçta, “İnternette kimse senin köpek olduğunu bilmez” esprisini hatırlatan bir şekilde, X’te de kimliğimizi dilediğimiz gibi kurgulayabiliriz.
Persona yaratımı, bu sahnede her gün karşımıza çıkan bir oyundur. Kimileri X’i iş kimliğiyle kullanıp ciddi bir uzman rolüne bürünürken, kimileri anonim kalıp cesur itiraflar veya kışkırtıcı fikirler dile getirir. Dijital iletişim araştırmacısı Annette Markham’ın belirttiği gibi, dijital ortamlar “benlik sunumunu kontrol etme, beden ve mevcudiyet sergileme, başkaları nezdinde kimlik yönetimi ve farklı performanslarla oynama” imkânı sağlar; hem de fiziksel dünyada mümkün olmayan bir esneklikte. Örneğin, bir kullanıcı gündüzleri saygın bir akademisyen rolündeyken, akşam anonim bir hesapla siyasi hiciv yapabilir veya günlük hayatta içine kapanık biri, X’te nüktedan bir fenomene dönüşebilir. Elbette bu performanslar her zaman tam kontrolümüzde değildir; dijital sahnede de istemeden pot kırmak, yanlış anlaşılmak mümkündür. Yine de pek çok kullanıcı, X’i kendi hikâyesinin sahnelendiği bir yer olarak görüp özenle imajını oluşturur, takipçileriyle etkileşimlerini adeta bir seyirciyle iletişim kurar gibi yönetir. Profil fotoğrafından biyografi metnine, paylaştığı içeriklerin üslubuna kadar her detay, yarattığı personayı yansıtır.
X’in kullanıcı-aktörleri sadece kendi rollerini oynamakla kalmaz, aynı zamanda viral anlatıların da taşıyıcısı olabilirler. Bazen tek bir tweet bir domino etkisi yaratır ve kullanıcı hiç niyetlenmese de kendini bir viral hikâyenin başrolünde bulur. Platform kültüründe bunu hicveden ünlü bir söz vardır: “Her gün X’te bir ana karakter vardır. Amaç, asla o olmamaktır.” Gerçekten de herhangi bir kullanıcı, bir gün bir bakmış ki söylediği bir söz yüz binlerce kişiye ulaşmış, hakkında manşetler atılıyor; yani o günün “ana karakteri” olup çıkmıştır. Viral olma potansiyeli, anonim bir hesabı bile bir gecede internet fenomenine dönüştürebilir. Örneğin, Türkiye’de bir dönem anonim bir hesabın attığı mizahi tweet’ler o kadar yayıldı ki ertesi gün gazetelerde haberi çıktı. Kimi zaman da bir kullanıcının başından geçen sıradan bir olay, “flood” (tweet dizisi) halinde anlatıldığında on binlerce kişi tarafından takip edilip dev bir hikâyeye dönüşebilir. Anonimlik burada hem bir kalkan hem de bir fırsattır: Kimliğimiz gizliyken daha cesur söylemlere, daha ekstrem rollere bürünebiliriz. Bu da bazen yaratıcı, komik persona’ların doğmasını sağlarken, kimi zaman da sorumsuz trollerin ve provokatörlerin ortaya çıkmasına yol açar. Kısacası, X kullanıcıları bu dijital sahnede istedikleri rolü oynayabilirler: kahraman, anti-kahraman, anlatıcı, komedyen, aktivist veya “villain” (kötü karakter). Bu roller sayesinde ortaya çıkan viral anlatılar, X’i sürekli hareket halinde, sürprizlerle dolu bir dramaturjik ekosistem haline getirir.
Algoritma = Rejisör: Ne Öne Çıkarılır, Ne Bastırılır? Duygusal Tepkilerin Önceliği
Bir tiyatro oyununda yönetmen nasıl sahnenin akışını belirliyorsa, X dünyasında da algoritma perde arkasındaki yönetmen gibidir. Kullanıcının zaman akışında neyi görüp neyi görmeyeceğini büyük ölçüde bu algoritmalar belirler. Özellikle 2010’ların ortalarından itibaren X, kronolojik sıralamanın yanına “ilgine göre” sıralamayı getirdi. “Sizin İçin” sekmesinde karşımıza çıkan tweet’ler, takip ettiklerimiz dışındaki popüler içerikleri de içerir ve burada algoritma, bizim ilgi alanlarımıza ve geçmiş etkileşimlerimize göre bir seçki sunar. Peki, algoritma neye göre rejisör koltuğuna oturur, hangi sahneyi öne çıkarır? Cevap: Etkileşim yoğunluğuna göre. Yani alkış alan (beğenilen), çok konuşulan (yanıtlanan) veya tekrar sahnelenen (retweet’lenen) içerikler, diğerlerine kıyasla daha görünür hale gelir. Bu durum, sakin ve durgun içeriklerin geri planda kalmasına, kışkırtıcı ve duygusal paylaşımların ise spot ışığına çıkmasına yol açar. Nitekim akademik bir çalışma, X algoritmasının yüksek etkileşim getiren içerikleri –özellikle duygusal, “zehirli” (öfke veya nefret barındıran) ya da güvenilirliği düşük paylaşımları– sistematik olarak daha fazla öne çıkardığını ortaya koymuştur. Algoritmik rejisör, adeta dramayı seven bir yönetmen gibi, güçlü duygular uyandıran sahneleri başrole yerleştirir.
Bu yönlendirme, X dramaturjisinde çarpıcı etkiler yaratır. Öncelikle, öfke, şok, coşku gibi yoğun duygular barındıran iletiler, algoritmanın itmesiyle çok geniş kitlelere ulaşabilir. Örneğin, bir deneysel çalışmaya göre algoritmik akışta sunulan politik içerikler, kronolojik akışa kıyasla daha öfkeli bir tondadır. Aynı çalışmada, algoritmanın seçtiği politik tweet’lerin %62’sinin öfke içerdiği, oysa zaman sıralı akışta bu oranın %52 olduğu saptanmıştır. Ayrıca algoritmik akıştaki paylaşımların %46’sında “karşı gruba düşmanlık” varken, kronolojik akışta bu oran %38 olarak ölçülmüştür. Bu veriler, algoritmanın duygusal olarak kışkırtıcı içerikleri gerçekten de öne çıkardığının altını çiziyor. Dahası, kullanıcıların algoritmanın seçtiği tweet’leri okuyunca kendi siyasi taraflarına daha da bağlandığı, karşı tarafa ise daha olumsuz baktığı gözlemlenmiştir. Bu da algoritmik akışın kutuplaştırıcı etkisine işaret etmektedir. Yani perde arkasındaki bu yazılım yönetmen, adeta sahnedeki tartışmayı alevlendirmeyi seven bir provokatör gibi davranabilmektedir. Sonuç? X sahnesinde dramanın dozu artar, çatışmalar büyür, “biz ve onlar” hikâyeleri güç kazanır.
Algoritmanın bir diğer marifeti de ani sürpriz çıkışlar yaratmasıdır. Az takipçili küçük bir hesabın tweet’i bile, eğer birkaç dakika içinde yüksek etkileşim alırsa, algoritma onu bir anda milyonların önüne koyabilir. Bu, geleneksel medyada asla olmayacak bir şeydi; 10 takipçili birinin mesajı ertesi gün gazetenin manşetinde çıkmaz. Ama X’te çıkabilir. Algoritma, “Bu sahne alkış aldı, devamını getireyim” diyerek o içeriği dalga dalga yayar. Böylece platform, gündem yaratan ani hikâyelerin filizlenip hızla yayıldığı bir mecra haline gelmiştir. Buna sıkça tanık oluyoruz: Hiç tanınmayan birinin bir tespiti veya esprisi, algoritmik bir tertip sayesinde bir gecede viral olabiliyor. Örneğin, COVID-19 pandemisi başlarında bilimle alakası olmayan bir kullanıcının attığı komplo teorisi içerikli bir tweet, algoritma tarafından öne çıkarılınca on binlerce kişiye ulaştı ve ertesi gün televizyonlarda tartışılır hale geldi. İşte algoritmik rejisörün gücü budur: İyi veya kötü, bir içeriği spot ışığına taşır ve hiç hesapta olmayan yeni sahneler açar.
Öte yandan, X son yıllarda kullanıcılara biraz daha kontrol vermeye çalıştı. “Takip Edilenler” sekmesinde yalnızca takip ettiğimiz hesapların kronolojik akışını görmek mümkün hale geldi, böylece algoritmanın yönlendirmesinden kaçınmak isteyenlere bir alternatif sunuldu. Ancak itiraf etmek gerekir ki, çoğu kullanıcı yine de varsayılan olarak algoritmik akışı tüketiyor. Çünkü orası daha eğlenceli, daha dramatik! Algoritma bir yandan bize hoşumuza gidebilecek içerikleri (ilgi alanımıza giren konuları) gösterirken, bir yandan da “Bak, burada kavga dövüş var, kaçırma!” diyerek en hararetli tartışmaları önümüze koyuyor. Bu durum, X’i zaman zaman bir gladyatör arenasına çeviriyor: Algoritma kimin kılıç kalkan kuşanıp dövüşeceğini belirliyor, biz de izliyoruz (veya katılıyoruz). Algoritma=rejisör metaforu, dijital çağın belki de en kritik güç dengesine ışık tutuyor: Görünmez bir el, kamusal tartışmaların tonunu, görünürlüğünü ve kaderini ciddi biçimde etkiliyor. Bu yüzden, X gibi platformları anlamak istiyorsak, sahne arkasındaki bu yönetmeni kesinlikle hesaba katmalıyız.
Anlatı = Parçalı Drama: Thread’ler, Aforizmalar, Dijital Polemikler ve Toplu Linçler
Bir tiyatro oyunu genellikle başı, ortası ve sonu olan bütünlüklü bir hikâye sunar. Oysa X’in anlatı yapısı geleneksel anlamda bütünlüklü değildir; tam tersine, parçalı ve dağınıktır. Bunu bir kolaj tiyatrosu gibi düşünebiliriz: Kısa sahneler art arda gelir, kimi zaman birbirine bağlanır, kimi zaman bağımsız kalır ama genel atmosferi birlikte oluştururlar. X’te tek bir tweet çoğunlukla kapsamlı bir hikâye anlatamaz ancak bir vurgu veya anlık durum sunar. Kullanıcılar düşüncelerini ve haberleri 280 karaktere sığdırmak zorunda olduklarından, platform doğal olarak bir aforizma üretim merkezine dönüşmüştür. Bir cümlelik özlü sözler, espriler, vecizeler X’in adeta para birimidir. Bu nedenle bazı analistler, X’teki iletileri “modern zamanın aforizmaları” olarak nitelendirir; tıpkı Nietzsche’nin kısa ve çarpıcı sözleri gibi, tweet’ler de güçlü anlamlar barındıran minik kapsüller gibidir. Zaman akışınıza baktığınızda, birbiriyle bağlantısız gibi görünen fakat her biri ayrı bir mini drama olan iletiler görürsünüz: Bir tweet’te biri fıkra anlatır, altında insanlar kahkahalar atar; bir diğeri haber duyurur, altı kargaşaya döner; bir başkası kişisel bir duygusunu paylaşır, altına teselli mesajları gelir… Tüm bunlar bir araya geldiğinde ortaya postmodern bir anlatı kolajı çıkar.
Elbette X’te daha uzun soluklu anlatılar da yok değildir. Platform, bu parçalı yapıyı aşmak için zamanla “thread” (zincir tweet) özelliğini öne çıkardı. Kullanıcılar artık birden fazla tweet’i art arda ekleyerek daha uzun hikâyeler ve açıklamalar sunabiliyorlar. Bu sayede X’teki anlatı mimarisi, süreklilik kazanabilen parçalar şeklinde gelişti. Bir gazeteci ardışık 10 tweet’lik bir thread ile güncel bir olayı adım adım öyküleyebilir; takipçiler de her adımda yorum yaparak anlatıya ortak olabilir. Yine popüler bir örnek olarak, bir kişinin başından geçen gerilimli bir olayı “flood” şeklinde anlatıp her tweet’te takipçilerini merakta bırakması ve en sonda büyük bir açıklamayla olayı bağlaması, X’te sıkça ilgi çeken bir dramatik yapıdır. Bu parçalı ama sürükleyici anlatım biçimi, kullanıcıları adeta bir dizi izler gibi ekrana kilitleyebilir.
Aforizmalar ve kısa formlar, X dramasının diğer cephesidir. Platformun karakter sınırı, kullanıcıları mecazen kalemi yontmaya zorlar ve ortaya çoğu zaman çok özlü, etkili sözler çıkar. Özellikle mizahi X kültüründe tek cümlelik nükteler veya üzerine yazı bindirilmiş görseller (meme’ler), büyük beğeni ve paylaşım sayılarına ulaşarak tüm platforma yayılan küçük espri anlatıları yaratır. Bir kullanıcının zekice bir laf sokuşu, tespiti veya kelime oyunu içeren tweet’i, binlerce retweet alıp adeta herkesin diline dolanan bir repliğe dönüşebilir. Bu yönüyle X, sanki milyonlarca küçük Oscar Wilde’ın veya Nasreddin Hoca’nın aynı anda fıkra ve aforizma patlattığı bir mekân gibidir.
Ancak X’teki anlatı yapısının belki de en dikkat çekici tarafı, çatışma ve polemik barındırmasıdır. Metinler kısa ve hızlı tüketilir olduğu için yanlış anlaşılmalara, üstünkörü tepkilere son derece açıktır. İki cümleyle ifade edilen bir fikir, nüans içermediği için sert çatışmalara davetiye çıkarabilir. Platform kültürü gereği de tartışma ve atışma sık yaşanır. Bir tweet genellikle bir tez veya antitez olarak ortaya atılır ve saniyeler içinde altına reaksiyonlar yağmaya başlar. Yanıt (reply) özelliği sayesinde, tek taraflı bir yayın değil, çok sesli bir diyalog zemini oluşur. Bir tweet’in altında yüzlerce yanıt birikebilir ve bu yanıtlar sayesinde orijinal anlatı başka yönlere evrilebilir. İzleyiciler (yani diğer kullanıcılar) bir tweet’e verdikleri tepkilerle –destekleyerek, itiraz ederek, mizahla cevaplayarak– anlatının gidişatını etkilerler. Bu yönüyle, her X iletisi interaktif bir sahneye dönüşebilir: Orijinal tweet başrol repliği ise, yanıtlar koro halinde ona karşılık verir.
Ne yazık ki bu etkileşimli anlatı, sıklıkla dijital polemikler ve toplu linçler şeklini alabiliyor. “X kavgaları” meşhurdur; çoğu zaman iki veya birkaç kullanıcının atışmasıyla başlar, sonra takipçilerin ve dışarıdan katılanların müdahil olmasıyla büyür ve sonunda tam bir kaosla sonuçlanır. Eğer ortada tepki toplayacak bir ifade veya davranış varsa, birkaç saat içinde devasa bir “toplu linç” girişimine dönüşebilir. Bir ankete göre, Amerikalı X kullanıcılarının %47’si platformdaki kaba tartışma üslubunu ve taciz/istismar davranışlarını büyük bir sorun olarak görmektedir. Aynı araştırmada her altı kullanıcıdan birinin (%17) X’te doğrudan taciz veya kötü muameleye maruz kaldığı belirtilmiştir. Bu veriler, X’in polemikler ve linç kültürüyle anılan yönünü doğrulamaktadır. “Cancel culture” (iptal kültürü) denilen olgu, belki de en yoğun şekilde X’te tezahür eder; zira platform yapısı gereği yatay ve herkese açıktır, bu da kalabalıkların ortak tepki vermesini hem kolaylaştırır hem de teşvik eder.
Yine de dijital dramaturjinin bu karanlık görünen yönünün yanında kolektif dayanışma anlatıları da vardır. Hashtag’ler, sadece linç değil, dayanışma ve farkındalık kampanyalarının da aracıdır. Özellikle #MeToo gibi etiketler, binlerce bireysel hikâyeyi dev bir kolektif anlatıya dönüştürerek toplumsal bir drama yaratmıştır. 2017’de başlayan #MeToo hareketinde, dünyanın dört bir yanından kadınlar (ve erkekler) kendi maruz kaldıkları taciz ve istismar deneyimlerini aynı etiket altında paylaştılar. Bu bireysel paylaşımlar birleşerek muazzam bir etki yarattı: Birçok güçlü erkeğin maskesi düştü, kurumlar politikalarını gözden geçirdi, filmler çekildi, kitaplar yazıldı. X’teki parçalı anlatı burada büyük bir kolektif hikâyeye evrildi. Her bir tweet bir paragraf gibiydi ve hepsi bir araya gelince patriyarkaya meydan okuyan küresel bir anlatı ortaya çıktı. Bu yönüyle X, bir yandan parçalı ve kaotik görünse de, diğer yandan doğru koşullar altında çok güçlü tematik bütünlükler kurabilen esnek bir sahne sunuyor.
Dramatik Örnek: “Tweet’lerle Gelen Trajedi” – Justine Sacco Vakası Üzerinden Çözümleme
Dijital dramaturjinin somut bir örneğini görmek için 2013 yılının sonunda yaşanan gerçek bir X dramını ele alalım. Bu olay, sosyal medyanın bir kişiyi nasıl saniyeler içinde sahnenin zirvesine çıkarıp oradan alaşağı ettiğini gösteren, ibretlik bir trajedidir: Justine Sacco olayı. Justine Sacco, o dönem büyük bir şirkette halkla ilişkiler müdürü olarak çalışan bir kadındı. 20 Aralık 2013’te Londra’dan Güney Afrika’ya giden bir uçağa binmeden hemen önce şahsi X hesabından talihsiz bir “şaka” tweet’i attı. Tweet’inde, Afrika’ya seyahat ettiğini belirterek “Umarım AIDS kapmam. Şaka yapıyorum. Çünkü ben beyazım!” yazdı. Son derece kötü bir espri olan bu mesaj, Sacco daha uçaktayken (yani kendisi çevrimdışıyken) X’te adeta bir yangın gibi yayılmaya başladı.
Bu noktada X dramaturjisi devreye girdi: Sacco’nun 170 takipçisine gönderdiği bu mesaj, onu tanımayan insanlarca görülüp paylaşılmaya (retweet’lenmeye) başlandı ve giderek büyüyen bir öfke korosu oluştu. Uçakta internet erişimi olmadığı için Sacco, hakkında kopan fırtınadan habersiz bir şekilde 11 saatlik uçuşunu yaparken, X’te binlerce kullanıcı onun tweet’ini kınayan, aşağılayan, işten kovulması gerektiğini söyleyen mesajlar yazdı. Hatta olay öyle bir noktaya ulaştı ki dünya çapında trend topic oldu ve insanlar Sacco’nun uçağının iniş yapacağı saati beklemeye başladılar. X kullanıcıları “Acaba Justine indi mi?” diye merakla sorarken, #HasJustineLandedYet (Justine İndi mi?) etiketi dünya gündeminde bir numaraya yükseldi. Bu esnada yüz binlerce tweet atıldı; öfkeli kalabalık adeta tiyatrodaki seyirci güruhuna dönüşmüştü.
Justine Sacco’nun uçağı Cape Town’a indiğinde trajedinin zirve noktası yaşandı: Uçağın kapısı açılır açılmaz telefonuna sarılan Sacco, karşılaştığı manzara karşısında dehşete düştü. X hesabı nefret mesajlarıyla dolup taşıyordu. Üstelik işveren şirket de onu çoktan kovduğunu duyurmuştu. Sacco uçaktan indiğinde, tek bir tweet’in hayatını altüst ettiğini öğrendi. Artık o, tüm dünyanın gözünde nefret edilesi, ırkçı bir “kötü karakter”di. Justine Sacco, yaptığı açıklamada tweet’i aslında ırkçılığı tiye almak amacıyla attığını, kimsenin bunu ciddiye almayacağını sandığını söylese de iş işten geçmişti. Milyonlarca kişinin katıldığı bu dijital linç, Sacco’yu işsiz bırakmakla kalmamış, psikolojik olarak da sarsmıştı.
Bu olay, dijital platform dramaturjisinin birçok yönünü gözler önüne seriyor. Birincisi, küçük bir kıvılcımın büyük bir yangına dönüşmesi: Sacco’nun küçük bir çevreye yönelik tweet’i, algoritmalar ve retweet mekanizması sayesinde küresel bir skandala dönüştü. İkincisi, anonim kalabalığın kolektif performansı: X kullanıcıları burada birer aktöre dönüştü ve ortaya çok sesli ama acımasız bir koro çıktı. Üçüncüsü, algoritmanın yönetmenliği: X’in trend algoritması, konunun daha da görünür olmasını sağlayarak Sacco’yu adeta sahnenin ortasına itti. Dördüncüsü, persona ve itibarın dramatik çöküşü: Sacco, attığı tweet’le kendi oluşturduğu profesyonel imajını paramparça etti ve hikâyenin “kötü karakteri” haline geldi.
Justine Sacco vakasının dramaturjik analizi, sosyal medyadaki anlatının ne denli hızlı, acımasız ve geri döndürülemez olabileceğini gösteriyor. Klasik trajedilerde kahraman bir hata yapar ve bu hatanın bedelini ağır öder; burada da benzer biçimde bir “hamartia” (trajik hata) –talihsiz bir tweet– modern bir trajediyi tetikledi. Antik Yunan’daki koroların yerini X’teki kullanıcı kitlesi, Zeus’un gazabının yerini ise küresel X kitlesinin gazabı aldı. Bu olay, internette anlık yargılar veren kalabalığın gücünü ve tehlikesini ortaya koydu.
Sonuç: X’i Bir Anlatı Sahnesi Olarak Okumak Neyi Değiştirir?
Sosyal medyayı bir anlatı sahnesi olarak okumak, gündelik internet deneyimimize farklı bir mercek takmak gibidir. X örneğinde gördüğümüz gibi, bu platformu sadece haberlerin alındığı, fikirlerin paylaşıldığı bir mecra olarak değil, aynı zamanda sürekli oyunların ve dramların sergilendiği bir tiyatro olarak ele almak, bizi daha bilinçli bir izleyici (ve bazen de oyuncu) yapabilir. Peki, bu bakış açısı neleri değiştirir?
Her şeyden önce, dijital platform dramaturjisi perspektifi bizi daha eleştirel bir tüketici haline getirir. Çok kışkırtıcı bir mesajla karşılaştığımızda, “Bu kişi gerçekten böyle mi düşünüyor, yoksa ilgi çekmek için bir rol mü yapıyor?” diye sorabiliriz. Bir konunun birdenbire trend olmasında algoritmanın parmağı olabileceğini, duygularımızla oynanıyor olabileceğini akılda tutarız. Böylece her gördüğümüzü gerçek kabul etme veya her dalgaya kapılma ihtimalimiz azalır.
İkinci olarak, kendimizi de bir aktör olarak görmeye başlarız. X’te attığımız her mesajın aslında bir sahne performansı olduğunu fark etmek, dijital öz farkındalığımızı artırır. Shakespeare’in ünlü sözünde olduğu gibi, “Bütün dünya bir sahnedir.” Bunu dijital dünyaya uyarlarsak, “X bir sahnedir, her tweet bir replik, her profil bir karakterdir” diyebiliriz. Bu anlayışla hareket etmek, hem daha yaratıcı hem de daha sorumlu dijital vatandaşlar olmamıza katkı sunar.
Üçüncü olarak, bu okuma biçimi, platformların tasarımına ve toplum üzerindeki etkilerine dair farkındalık yaratır. Sorunun sadece insanların kötü niyeti olmadığını, platformun kendi dramaturjisinin de çatışmaları körükleyebildiğini anlarız.
Son olarak, X’i bir anlatı sahnesi olarak okumak, bize insani durumumuza dair içgörüler sunar. Orada cereyan eden dramalar, gerçekte toplumsal değerlerin, öfkenin, şefkatin, ayrışmanın veya dayanışmanın bir aynasıdır.
Sonuç yerine bir düşünce ile bitirelim: Eğer X dev bir sahneyse, biz kullanıcılar da hem oyuncu hem seyirciysek, o halde sorumluluk da bizdedir. Hem oynadığımız rollere hem de alkışladığımız veya yuhaladığımız performanslara dikkat etmemiz gerekir. Dijital platform dramaturjisi, suçlamadan önce anlamayı, kızmadan önce düşünmeyi öğütleyen bir bakış açısıdır. Bu perspektifle hareket edersek, belki de X’i ve benzeri platformları daha sağlıklı, yapıcı hikâyelerin doğduğu alanlara çevirebiliriz. Unutmayalım: Oyun nasıl biterse bitsin, perdeler kapandığında yine aynı dünyayı paylaşacağız. O halde, dijital sahnede oynananların gerçek hayatlarımızı etkileyeceğini bilerek hem kendimizin hem de başkalarının hikâyesine biraz daha duyarlı yaklaşmak, bu büyük oyunu daha anlamlı kılabilir. Herkese iyi seyirler ve iyi performanslar.
Kaynaklar
- Knight First Amendment Institute (2023). X’s Engagement-Based Ranking Amplifies Politically-Partisan Content. (Algoritmanın öfkeli/duygusal içerikleri öne çıkardığını kanıtlayan deneysel çalışma). Erişim adresi: knightcolumbia.org
- Markham, Annette (2012). Dramaturgical Approach: What’s different about digital experience? (Dijital ortamlarda benlik sunumu ve performans üzerine değerlendirmeler). Erişim adresi: annettemarkham.com
- Peddinti, Shreyas T. vd. Measuring User Anonymity on Twitter. (X kullanıcılarının anonimliğine dair istatistiksel analiz). Erişim adresi: ssl.engineering.nyu.edu
- Pew Research Center (2021). The State of Online Harassment. (X kullanıcılarının önemli bir kısmının taciz yaşadığını ortaya koyan anket çalışması). Erişim adresi: pewresearch.org
- Ronson, Jon (2015). So You’ve Been Publicly Shamed. (Dijital çağda toplu utandırma vakalarını anlatan kitap, Justine Sacco olayı örneği). Erişim adresi: theguardian.com
- The Outline (2020). For Whom the Ratio Trolls. (X kültüründeki “ana karakter olma” fenomenini ve etkileşim dinamiklerini inceleyen makale). Erişim adresi: theoutline.com
- Vox (2018). The story of Justine Sacco, the woman who ruined her life with one tweet. (Sacco’nun tweet’i sonrası gelişmeleri ve kendi açıklamalarını aktaran haber). Erişim adresi: vox.com