Aristoteles ve Poetika

Aristoteles, Poetika adlı eserinde Aiskhylos, Sophokles ve Euripides gibi büyük Antik Yunan tragedya yazarlarının eserlerinden yola çıkarak dramatik yapının temel özelliklerine dair ilk kuramsal çalışmayı ortaya koymuştur. Bu eser, ilk olması sebebiyle dramatik yapı açısından oldukça önemli bir yerde durmaktadır.

Poetika: Şiir Sanatı Üzerine

Poetika’nın en kilit kavramı taklit (mimesis) kavramıdır. Aristoteles Poetika’da ifade ettiği düşüncelerinin tamamını bu kavramdan yola çıkarak açıklar. Ona göre şiir sanatının ortaya çıkmasının iki doğal nedeni vardır. Birincisi, taklit etmenin insanın doğuştan gelen bir özelliği olması, ikincisi ise taklit etmenin insana haz vermesidir. Aristoteles, taklit unsurunun sanatlar açısından yerini şu şekilde ifade eder: “Destan (epopoiia) ve tragedya şiiri, ayrıca komedya dithyrambos şiiri ve aulos ile kithara sanatlarının hepsi ana hatlarıyla öyle ya da böyle taklittir. Ancak bunlar taklit ederken kullandıkları araçlar, taklit ettikleri nesneler ve taklidi aynı şekilde değil de farklı bir tarzda yapmaları itibarıyla üç bakımdan birbirlerinden ayrılırlar.”1 Aristoteles, taklide dayalı bu sanatlar arasından en çok tragedya sanatının üzerinde durmuş ve tragedyayı şu şekilde tanımlamıştır: “Acıma ve korku yoluyla bu gibi duygulardan arınma (katharsis) sağlamak için, ağırlığı olan, tamamlanmış, belirli uzunluğa sahip bir eylemin, her bölümünde ayrı ayrı biçimlerde çeşnilendirilmiş bir dil kullanarak, anlatı aracılığıyla değil, davranışlarda bulunan insanlar aracılığıyla taklit edilmesi.”2 Bu tanımda dikkat çeken en önemli öge ise eylemin önemine yapılan vurgudur. Aristoteles bu yaklaşımıyla, eylemin anlatılmasındansa (destanda olduğu gibi “diegetic“3) doğrudan taklit edilmesinin (diyaloglar ve eylemlerin birebir icrası üzerinden “mimetik“4) daha etkili olduğunu söylemektedir. Diegetic ve mimetik anlatım konusuna tekrar geleceğiz. Fakat bunu yapmadan önce tragedya üzerinden dram sanatını detaylandırmamız gerekiyor.

Tragedyanın Özellikleri

Aristoteles’e göre tragedyanın nicelik açısından temel özellikleri şunlardır:5

İlksöz (Prologos): Koronun giriş şarkısından önceki bölümüdür.

Ara Öykü (Epeisodion): Tragedyanın iki tam koro şarkısı arasında kalan bütünlüklü bölümüdür.

Çıkış (Eksodos): Arkasından koro şarkısı gelmeyen bütünlüklü tragedya bölümüdür.

Koro Şarkısı (Parodos, Stasimon): Parodos, giriş şarkısıdır. Stasimon ise sabit şarkıdır. 

Aristoteles’e göre tragedyanın nitelik açısından yedi temel öğesi vardır. Bu öğeler tragedya için olmazsa olmazdır.6

1. Öykü/Olay Örgüsü (“Plot”): (Taklit edilen nesne) Tragedyanın en önemli öğesi olan öykü, olayların bir araya getirilmesidir. Öykü, bir eylemin taklididir. Öykü kişileri eyleyerek karakter olurlar.  Dolayısıyla eylem, tragedyanın özüdür. Karaktersiz tragedya var olabilir, ama eylemler olmadan tragedya olamaz. 

2. Düşünce (“Sentiment”): (Taklit edilen nesne) Düşünce, tragedya karakterlerinin eylemleri doğrultusunda diyaloglarında ve monologlarında dile getirdiği şeylerdir. Aristoteles bu konuya retoriği de dahil etmiştir. Retoriğin kanıtlama, çürütme, duygu uyandırma, yüceltme veya küçültme gibi çeşitleri vardır. Tragedya karakterleri retorik sanatını kullanmaktadır.

3. Karakter/Tavır (“Manner”): (Taklit edilen nesne) Karakter, eylemde bulunan kişilerin genel özellikleridir. Tragedya için öyküden sonra gelen en önemli unsur karakterdir. Eylemin icrasındaki baş kişi veya tavırdır. Karakterlerin İyilik, Uygunluk, Benzerlik ve Tutarlılık gibi dört özelliği vardır. 

4. Çatışma (“Conflict”): (Taklit edilen nesne) Tragedyanın en önemli özelliklerinden biridir. Tragedyalarda çoğunlukla İyi ve kötü değerlerin çatıştığı görülür. Aristoteles bu durumu Poetika adlı eserinde şöyle açıklamıştır: “Eylemde bulunanlar ya iyi ya da kötüdürler; insanlar, karakter bakımından iyi ya da kötü olmaları bakımından birbirlerinden ·ayrıldığına göre, bütün ahlaksal özelliklerimiz dönüp dolaşıp sonunda bu iyi-kötü karşıtlığına varır.”7

5. Sözel İfade: (Taklit etme aracı) Ölçülerin bir araya getirilmesidir. Sözcükler aracılığıyla yapılan yorumdur, düşüncenin dile getirilmesidir. Aristoteles, sözel ifadenin parçalarını harf, hece, bağlantı sözcüğü, ad, eylem, tanımlık, önerme şeklinde sıralar. 

6. Sahne Düzeni: (Taklit etme aracı) Şiir sanatını en az ilgilendiren öğe olduğu için Aristoteles çok fazla değinmemiştir. Aristoteles tragedyanın sahnelenmeden de büyük bir etki gücü olduğunu iddia eder.

7. Ezgi Düzme (Melopeia): (Taklit edilme tarzı) Müzik yapımı, beste ve oluşturulan genel etki. Oyun yazımında kullanılan üslup, tarz, biçem.

Serim, Düğüm ve Çözüm

Aristoteles, yukarıda saydığı tüm kriterler arasında olay örgüsünü ilk sırada ele almış ve temel vurguyu onun üzerine yapmıştır. Buna göre, olay örgüsünün uygun bir uzunluğa ve bütünlüğe sahip olması gereklidir. Ayrıca Tragedyanın bütünlüklü olması için ise bir başlangıcı, ortası ve sonu olmalıdır:

Aristoteles’in başlangıç, orta ve son olarak ifade ettiği yapı dram sanatının merkezinde olan serim, düğüm ve çözüm yöntemi olarak görülebilir. Aristoteles bu durumu şöyle açıklar: “Her tragedyada bir düğüm, bir de çözüm vardır. Düğüm sıklıkla eserin dışında kalan olaylar ve içindeki bazı olaylardan oluşur, çözüm de geri kalanlardan. Düğüm derken eylemin başından mutluluğa ya da mutsuzluğa geçişin başladığı noktaya kadar geçen bölümü, çözüm derken de bu geçişin başından eserin sonuna kadar olan bölümü kastediyorum.” 8

Tragedya üzerine ifade edilen tüm bu unsurlar dram sanatının özünü oluşturan unsurlardır.

Aristoteles’in tragedyaları incelerken dram ve destan arasındaki ayrımı diegetik (anlatma) ve mimetik (gösterme) kavramları üzerinden yaptığını görüyoruz. Bu ayrım dram sanatı açısından oldukça önemlidir. Bu yüzden destan ve dram türünün genel özelliklerini açıklamalı ve farklarını ortaya koymalıyız.

Destan 

Destan türüne genel olarak bakıldığında gelişkin bir iş bölümünün ortaya çıkmadığı bir toplumun anlatısı olduğu görülür. Bu toplum için bireysel yarardan ziyade toplumsal çıkar önemlidir. Dolayısıyla bu türdeki eserlerde kapsayıcı ana fikirlerin merkezde olduğu görülür.  Bu fikirler, toplumu ileriye taşıyan, toplumun kolektif inançlarını ve değerlerini yeniden üreten fikirlerdir. Destan türünün bu yönleriyle somut bir işlevi vardır.

Destan türünde çatışma unsuru bireylerden ziyade düşman topluluklar arasında geçmektedir. Bu çatışmanın merkezindeki kahramanları harekete geçiren de kolektif eylem bilincidir. Kahraman, toplum ve toplumsal değerler için mücadele etmektedir. Bu mücadeleyi çoğunlukla doğaüstü varlıklara (tanrılar, hayali yaratıklar) karşı yapmaktadır.

Destan türünün bir diğer özelliği ise olaylara kuş bakışı şeklinde bakmasıdır. Bu bakış açısında anlatıda detaylardan ziyade genel olgular ön plandadır. Dolayısıyla anlatma eylemi gösterme eyleminin önüne geçmektedir. Destan, sadece “Ne oldu?” sorusunun cevabıyla ilgilenir. Dolayısıyla olay örgüsü sıkı sıkıya belirlenmemiştir. Destan yazarı bu anlamda dram yazarından daha serbesttir. Fakat bu yazarlar türün bir gereği olarak çoğu zaman anonim olarak kalmıştır. Çünkü destan türü topluma adanmış bir türdür.9

Dram

Dram türü ise (ve tragedya) bireyin kaderinin topluluğun kaderinden ayrılmaya başladığı bir anlatıdır. Bu yüzden bu türdeki anlatılarda topluluk açısından değil, birey açısından bir bakış söz konusudur. Bireyin eylemi sonucunda ortaya çıkardığı çatışmalar yine birey üzerinde bıraktığı etki bakımından ele alınır. 

Dram türü destan türünün aksine, olaylara kuş bakışı bakmaz, yakından incelemeye odaklanır. Dolayısıyla detaylar önem kazanırken, olaylar dizisi gözün uzamında düzenlenmeye başlar. Sözün uzamından (diegetik) gözün uzamına (mimetik) geçişle birlikte anlatıcı pozisyonundaki kişi yavaş yavaş yok olmaya başlar. 

Drama, “Ne oldu?” sorusunun yanı sıra “Nasıl oldu?” sorusunu da tüm detaylarıyla yanıtlamak zorundadır. Bu yüzden ayrıntılı bir olay örgüsüne dayanır. Olayların anlatı içerisindeki düzenlenmesi “şimdiki zaman” yanılsamasıyla verilir. 

Bireyi merkeze alan dram türü, destan türüne nazaran çok daha kuralcı bir yapıya sahiptir.  Bu da yazarların hatalarına karşı dramayı daha hassas ve kırılgan bir yapıya dönüştürür. Dram türünün yazarları, destan türünün anonim ozanlarının aksine isimleriyle ve yaşam öyküleriyle tanınan kişilerdir.10

Sonuç olarak, dram sanatının kökeni Antik Yunanistan’daki Dithyrambos Korosu ile başlar. Dithyrambos Korosu bir süre sonra yerini tragedyaya bırakır. Aristoteles, Poetika adlı eserinde ünlü tragedya eserleri üzerinden dram sanatının yapısını belirleyen kuralları tespit eder. Bu kurallara göre tragedya ve dolayısıyla dram türü diğer türlerden (destan vs.) farklı bir yerde konumlanır ve günümüze kadar varlığını devam ettirir.

Bir sonraki yazıda dram sanatının sinemadaki karşılığını bulacaksınız. Bir sonraki yazı için: Sinemada Dramatik Yapı

KAYNAKÇA

1 Aristoteles. (2016). Poetika. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.1

2Aristoteles. (2016). Poetika. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.15

3Olayların tümüyle anlatılmasına dayalı olan anlatı biçimidir.

4Olayların canlandırılarak, taklit yoluyla anlatılmasıdır.

5İATP. (2006). POETİKA: Şiir Sanatı Üzerine. Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi, s. 317-339.

6İATP. (2006). POETİKA: Şiir Sanatı Üzerine. Mimesis Tiyatro/Çeviri-Araştırma Dergisi, s. 317-339

7Aristoteles. (2016). Poetika. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.13

8Aristoteles. (2016). Poetika. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. s.51

9Ünal, Y. (2015). Dram Sanatı ve Sinema. İstanbul: Hayalperest Yayınevi. s.23

10Ünal, Y. (2015). Dram Sanatı ve Sinema. İstanbul: Hayalperest Yayınevi. s.24

Siteler Arasında Geçiş Yap
Puan verin...
[Oy Sayısı: 7 Puan: 5]