ÜNİVERSİTE’DEN NOTLAR

TARİH: 2020

DERS: Oyun Yazım Teknikleri

ÖDEV: Tek kişilik bir oyun yazın. Konu serbest.

TERASTAKİ FARE

(Tek Kişilik Oyun)

ÖN OYUN

Sahne karanlıktır. Oyun, açık pencereden geldiği farz edilen sokak seslerinin duyulmasıyla başlar. Bu sesler İstanbul şehrine özgü sesler olmalıdır. Martı, tramvay, meyhane sesleri gibi… Bu sesler bir karmaşa yaratır. Kısa bir süre sonra bu karmaşaya sahneden gelen boğuşma sesleri ilave olur. Bu boğuşma sesleri karanlıkta sahnede duran Genç Adam’ın çıkaracağı seslerdir. Genç adam karanlıkta bir adamı boğarak öldürmektedir, çıkardığı sesler bu yönde olmalıdır. Ardından bir pencerenin yavaşça kapatıldığı duyulur. Sokağın sesi de eş zamanlı olarak azalır ve pencere kapandığı anda sessizlik hakim olur. Tüm bu ses oyunları yaklaşık 30-40 saniye civarında sürmelidir. Seyirci, karanlıkta ne olup bittiğine anlam vermeye çalışmalıdır. Sessizliğin ardından sahnenin ortasında duran Genç Adam’a  kırmızı lokal ışık verilir. 

GENÇ ADAM – (Kendi kendine) Biri gitti, canım benim, ellerim dert görmeye. En azından biri gitti. Öyle düşünüyorum. Ben yolladım, kendi ellerimle hem de! Oh! Gider miyim şimdi peşinden? Kim yollayacak ki beni bu puştun gittiği yere… Uzun sürmez, yetişirim Fehmi’ye. (Sağındaki karanlık yere, öldürdüğü Fehmi’ye doğru bakar) İşte oldu bak Fehmiciğim, uğraştırdın o kadar! Bitti bak… (İrkilir) Kıpkırmızı bir surat! Of ama olmaz ki böyle! Hadi öl Allah aşkına, nedir seni tutan? (Kontrol eder gibi bakar uzaktan) Öldün mü? Hah iyi, ölmüş. Ölmüş… (Düşünür) Silah kullansam daha mı iyiydi acaba? Şikâyetin buna mıydı? Bunaysa yersiz. Nereden bulayım silahı? Kaç paradır kim bilir… Hem parmak izimden anlarlar, bu işte bir parmağımın olduğunu anlarlar. (Ellerine bakar) Parmağımı kaparlar. (Canlandırır) Hâlbuki parmaklarınla boğazlamak bir adamı, hele ki kemer varsa belinde siyah ve deriden… Dola gitsin boynuna kemeri. Sonra el yordamıyla, böyle avuç içiyle gırtlağa bastırıp… Bütün parmaklarla yani, boğaza doğru tam kuvvet! Aman yarabbi! Gözleri fırlayacak gibi olur yerinden. Titrer her bir yanı. Hele bir de vurdun muydu kafasını yere doğru tak tak… Etin kemiğin sesi duyulur, çat çat, güm güm. Boğuk bir ses… (Bağırır) Duyuyor musunuz? Gören de bu işten anlar sanır beni. (Bağırır) Görüyor musunuz? Bir bok bildiğim yok benim. Sadece etin sesini duydum, o kadar. Duyduğum anda anladım tabi. Nasıl oluyor bu işler… (Canlandırır) Başlamışsın bir kere, bırakırsan o seni öldürecek. (Sinirli) Çare yok! Ha gayret yiğidim, bitir başladığın işi de, önümüze bakalım. Bitir! Yoksa o seni bitirecek. Çabuk! (Duraksar) Babam kovdu beni bir akşam, misafir gelecek, evde de yer yok… Yolladı beni buraya, Fehmi’yle oturduk. Uyuduk. (Gülümseyerek) Çok güldü, başına bir şeyler geldi. Benlik bir şey yok. Ettiğini buldu. Normalde bulmaz. Hâkim hak verecektir bana. Ettiğini bulmasına yardım ve yataklık. (Şaşırır) Ne hakimi! Daha dur, intihar etmedim ki? Rapor alır bekletirim. İyileşene kadar da çıkmam dışarı. Kapanırım babamın terastaki evine olur biter. Küçücük yer. Kim bulabilir ki beni? Bulsalar bile, insanlık halidir derim, çıkmam terastan dışarı. (Sinirlenir) Biraz olsun anlayış derim! İş işten geçti artık, üzülmeniz faydasız. Üzülüyor musunuz? Kemeri saklasa mıydım? Boğazında izi var ama? Fehmi’nin boğazında. (Düşünür) Hayat akıp gidiyor. Biz burada nelerle uğraşıyoruz. Gümbür gümbür, şarıl şarıl akıyor… (Bir anda bir şeyi hatırlar gibi) Hakime küçüklük fotoğrafımı gösteririm. Olmaz mı? İnsafa gelir belki. Cüzdanımda olması lazım, bir saniye. (Cüzdandan fotoğrafını çıkarmış gibi yapar, seyircilere gösterir) Ayakkabımın bir teki yırtık, buyurun yakından bakın. Kimse akıl etmemiş tabi o zamanlar. Çıkar şu yırtık ayakkabıları da öyle çek çocuğun fotoğrafını diyememişler… (Sinirlenir) Bir çocukluktur etmişim şimdi. (Bağırır) Yeter! Gelmeyin üstüme! (Sağındaki karanlık yere, öldürdüğü Fehmi’ye doğru bakar) Kemik, yağ ve et. İçini açıp baksam mı acaba?  Öldükten sonra kemik, yağ ve et. İnsanın üç bileşeni… Kemik, yağ ve et. Etin sesini duydum, kemiğin sesini duydum. Düşünen bir et… Bu çıldırtmaz da ne çıldırtır insanı! (Televizyon spikeri gibi) G.A bir gece, yatıya misafirliğe gittiği sırada, işinde gücünde bir adamı işinden gücünden etti. Peh… Sanık, bu sabah saatlerinde cezaevine sevk edildi. Gitmeden önce içini açıp bir baksa mıydı? Çünkü batı her anlamda çok gelişmiş. Günler, belki de aylar geçecek üzerinden. Dolaptaki meyveler çürür mü o zamana kadar? Kalkınmamız lazım bizim de, her anlamda, topyekün. Kün fe yekün. Vuuuaah diye kalkınalım. G.A’nın babası mesela, hükümet gibi bir adamdır. O sağolsun, besledi büyüttü… Koskoca İstanbul sonuçta! Kadıköy, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Beşiktaş ve en çok da Fatih… İşçi sınıfı, banka sınıfı, memur sınıfı, göçmen sınıfı, okul müdürü… (Bağırır) Çok düşünen bir etim ben! (Güler) Ama iyilerin tarafındayım, dolayısıyla ölmesi gereken onlar, ben değilim. İyiler kazanır. Fareler? Fareler sarsa bile her yanı… Ps ps ps fareler. Minicik fareler. Kanatlanarak böyle, (Kollarını iki yana açar, kanat çırpar) göğe doğru bir çırpıda uçası geliyor insanın. Ama gel gör ki, çatı katına hapsolmuş bir güvercin, tıpkı bir fare gibidir. (Güvercin taklidi yapar) Uçabileceği bir alanı yok yani. Fare gibi koşturuyor mübarek, oradan oraya. Paytak paytak böyle, aman ne şeker şey, sarılıp okşayası geliyor insanın. Güzellikten, insanlıktan nasibini almamış fare. Biraz güzellik verin ona, biraz şefkat… Okumuş da ne olmuş? Diyor. Başı göğe mi ermiş? Miş miş. (Bağırır) Sadece bir et parçası değilim ben, bunu bilmeli herkes! Bunu bilmeliydi herkes! Bunu bilmeliydin Fehmi! Benim etim de düşünüyor, kemiklerim de. Etimin bir hikâyesi var üstelik. Ne kadar boktan olursa olsun, evet, bu et parçasının bir hikâyesi var. (Duraksar ve boş bir yüz ifadesiyle etrafına bakınır) İnsan, bir uçurumdan aşağı düştüğü vakit, hayatı gözlerinin önünden geçermiş. Sebep? Sebebi açık, çünkü içinde bulunduğu durumdan kurtulmayı istiyor. Geçmişini tarayıp bir kurtuluş yolu bulmak istiyor… Bir uçurumdan aşağı düşüyorum. Geçmişimde kanatlanıp uçtuğum bir yer var mıdır acaba? (Düşünür) Uçtuğum bir an? Bir güvercin gibi? Ha? Hatırlayıp da uçarak kurtulur muyum bu bok çukurundan? Pırrr pırrr! Başka çare yok gibi, denemekten başka çare yok, başka çare yok, başka çare yok…

OYUN

Işık kapanır. 5-10 saniye sonra sarı lokal ışık verilir ve Genç Adam oyun içinde oyun yaparak onu bu noktaya getiren geçmişini anlatır-canlandırır. 

GENÇ ADAM – Tam tamına iki aydır dolanıyorum buralarda… (Kollarını iki yana açar) Kumkapı, İstanbul’un başkenti! (Kafasını çevirmeden sol tarafına seslenir) Neyiyle meşhurdur Kumkapı? (Kendi cevaplar) Meyhaneleriyle!  Bir de (Duraksar) insanın çeşidi bol. Zencisi burada, Arap’ı burada, Türkmen’i, Özbek’i, Kürt’ü, Türk’ü… Ne ararsan var, çeşit çeşit.  (Düşünür) Bu kadar insan ne bok yemeye burada anlamıyorum. (Kendi kendine) Ben kendi adıma, iş icabı geldim buraya. (Gülümser) Ama işler yolunda gitmedi. Ne yapayım? Sen söyle Fehmi? Geri mi döneyim memlekete? (Duraksar) Sittin sene dönmem oraya! İn cin top oynuyor orada. Gidip annemlerin dizinin dibinde mi oturayım? Olmaz öyle şey! Hem, okul da bitti. Bütün akrabalara haber verdi annem, (Taklit eder) ‘‘Oğlum kaptan olmaya İstanbul’lara gitti’ dedi, (Duraksar) ‘’babasının yanına…’’

 GENÇ ADAM – Bilirsin. Babam yıllardır burada çalışıyor. (Güler) Benimki de laf, sen benden daha çok görüyorsun onu. Nasıl? İyi davranıyor mu size? Bizim orada herkes kötü şeyler söylüyor babam hakkında. Dayılarım özellikle. Demediklerini bırakmıyorlar. (Taklit eder) Vay efendim senin baban şöyle, senin baban böyle… (Düşünür) Yani bunları ben küçükken söyleyebiliyorlardı. (Böbürlenir) Siktir lan dedim büyüyünce! Ne biliyorsunuz öyle olduğunu? Benim babam kral adamdır!

GENÇ ADAM – Okul bitince ayrıldım memleketten. Okul dediğimse lise yani, teknik liseydi bizimki. Denizcilik teknik lisesi… (Anımsar) Siktiğimin okulu, bitmek bilmedi. Neyse, Bir şekilde yola çıktım. Geldim buralara, Kumkapı’ya babamın yanına. İlk ay denizcilik evraklarıyla uğraştım durdum. (Taklit eder) Şu evrak için buraya git, bu evrak için şuraya git. Bu evrakı burada bulamazsın, oraya git…  Her bir evrakı İstanbul’un bir köşesinden aldırdılar. Sağlık raporu, pasaport, sertifikalar bilmem ne boklar… Anam ağladı toparlayana kadar. Tabi iş bununla da bitmiyor. Bir de evrakların işleme girmesini beklemek, sonra denizci cüzdanını beklemek, sonra şirketlere başvurmak, şirketlerden geri dönüş beklemek. Beklemek ha beklemek, beklemek ha beklemek…

GENÇ ADAM – Babam bekler mi peki? (Duraksar) Evini işgal etmişiz. Homurdanmaya başladı. Hak veriyordum ona da. Küçücük bir terasta göt göteyiz. Görmüşsündür. (Kamburlaşır) Eğilmeden yürümek mümkün değil. Çatının içinde ev mi olur anasını satayım? Bir merdiveni var mesela, kıvırcık makarnaya benziyor, (Canlandırır) döne döne çıkıyorsun terasa. Daracık bir yer, Allah belasını versin böyle merdivenin! 

GENÇ ADAM – (Terasın içinde geziyormuş gibi) Meyve kasası büyüklüğünde bir buzdolabı, iki yatak, küçük bir televizyon. Başka da bir şey yok. Çamaşır makinesi bile yok. Banyo desen çatının en köşesinde duruyor. Oturarak giriyorsun. Hiç unutmam, bir keresinde fena çarpmıştım kafamı. Sürünerek çıkmıştım duştan. Rezillik yani… 

GENÇ ADAM – (Eli cebinde dolaşır) Kumkapı’da bir sürü insan var. (Sinsice güler) Bizim terastan bile görülüyor. (Utanır) Röntgencilik oluyor biraz ama… Siktir et. (Sır verir gibi) Ara ara babamdan gizli balkona çıkıyorum. Bir sigara yakıp karşıdaki binaları izliyorum. Evler tıklım tıklım. Küçücük bir odada on kişi birden yaşıyor. Kimi namaz kılıyor, kimi televizyon izliyor, kimi karısıyla ay sonunu hesaplıyor, kimi geç gelen kızını dövüyor, kimi dizini dövüyor… (Güler ve sır verir gibi devam eder) Sana bir şey söyleyeyim mi? Çok güzel karılar var burada. Öyle değil mi? Yani insan bakınca içi gidiyor yav! (Sigara yakar)

GENÇ ADAM – (Martı sesleri gelir. Seyirciye arkasını döner ve bir sır verir gibi anlatır) Geçenlerde yine, gece bilmem kaç, babam içeride uyuyor, terasın balkonunda sigara içerken birilerine denk geldim. (Sinsice gülümser) Terasta röntgencilik oynarken. Karşıda, küçük bir dairede bir adamla bir kadın odanın içinde dönüp dolaşıyor. Ne bok yediklerini anlayamadım bir türlü. Sürekli geziyorlar odanın içinde. Sonra, sonra bir baktım girdiler birbirlerine. Sevişmeye başladılar! (Şaşırarak) Ulan dedim, ne oluyor? Korkudan saklanmaya çalıştım. (Dizi üstüne çöker) Elimde sigara var, gizli gizli izlemeye başladım. Kavga mı yoksa sevişme mi anlamak zor. (Bir süre izlermiş gibi kafasını bir o yana bir bu yana götürüp getirir ardından havaya bakar) Martılar uçuyor tepemde. Babam da içeride uyumuş. Dedim oğlum fırsat bu fırsat. (Etrafı kolaçan eder) Asıldım benimkine. (Elini pantolonundan içeri sokar ve mastürbasyon yapmaya başlar, sırtı seyirciye dönüktür) Evet, işte böyle, soy kadını evet, saçları, saçları çok güzel, kadının saçları çok güzel, evet, (Sinirlenir) çekil lan! Girme önüme, kadını göremiyorum, lan! (Korkuyla arkasına bakar) Şşş… Babam çıksa ağzıma sıçar. (Havaya bakar) Martılar orospu gibi çığlık çığlığa… (İzlemeye devam eder) Adam kadını kaldırıp duvara dayıyor. Ben olsam ben de öyle yapardım. İşini biliyor pezevenk. (Hızlanır) Tak tak tak tak tak… (Bir anda yerinden sıçrar) Hay ananı avradını… Orospu çocuğu fare! Fare mi lan o? (Korkarak) Siktir lan, siktir! Koduğumun faresi! (Babasının uyandığını fark eder. Pantolonunun önünü ilikler korkuyla arkasına döner)  Bir şey yok baba, uyu uyu, yok bir şey ya! (Taklit eder) ‘’Ne bok yiyorsun orada?’’ (Suçlu psikolojisiyle) Hiiiç, hava alıyorum öyle… Tamam, tamam gelirim ben birazdan… Tamam gelirim birazdan, tamam gelirim birazdan…

Ayağa kalkar, etrafına bakınır, korka korka fareyi arar. Sonra kendi haline gülmeye başlar.

GENÇ ADAM – Ulan fare, tam da gelecek zamanı bulmuştun… Neyse! Dedim ya, beklemek. (Düşünceli bir şekilde) Bu hayattaki en boktan şey bu olabilir. Hele ki yapacak başka bir şeyin yoksa. Babam sabahın sikinde kalkıp işe gidiyor, akşam olunca gelip bana fırça çekip uyuyor. Yani yapacak şeyleri var adamın. Bana fırça çekmesi mesela. Ona mutluluk veriyordur eminim. Çünkü bunu yapmak bile hayatta tutar adamı. Şikâyet eder, ama şikâyet etmek bile ona iyi gelir, yani yapacak bir şeyi var adamın. (Duraksar) Ama ben ne yapıyorum? (Gülümser) Gün boyu evde oturup bekliyorum. (Çaresiz ve çıldırmışlık hissi taşıyan bir ifadeyle) Babamın karısı gibiyim. Düşünebiliyor musun? Vallahi de billahi de öyleyim. Hiçbir farkım yok. (Gülümser) O işe gider gitmez evi falan temizliyorum. Dedim ya, elimden her iş gelir diye… (Kadınsı bir tavırla canlandırır) Babam işe gidiyor, ben de terası temizliyorum. Süpürüyorum, bulaşık yıkıyorum, etrafı siliyorum, (Duraksar) bizim güzel terasımız… (İğrenerek) O fare dışında… (Duraksar iç çeker) Babam akşam geldiğinde yemeği de hazır, daha ne olsun? Mantı alıyorum, hazır olanlarından. (Canlandırır) Bir güzel pişiriyorum. Sonra yoğurt, hatta sarımsak. Vallahi de her iş gelir elimden. (Üzgün) Ama beğendiremezsin. Akşam gelir, yine fırça çeker. Bunca yıl mantı yapmak için mi okudun sen? Üstelik hazır mantı? Olacak iş mi bu… Olacak iş mi bu, olacak iş mi bu… 

‘Olacak iş mi bu’ diye söylenerek hızlı adımlarla sahnede dolaşmaya başlar. 

GENÇ ADAM – (Gülümser) Sahi, olacak iş mi bu? (Sırt üstü yere uzanır ve birkaç saniye sonra bir anda doğrulur) Yine sabah oldu. Baba işe gitti. Oğlu evde yine, yatağın içinde dönüp duruyor. (Telefonunu çıkarır gibi yapar) Oğul çıkardı telefonu. Girdi uygulamaların içine. (Sinsice) Şu arkadaşlık siteleri yok mu? Sen de indirmişsindir. Hadi hadi, ayak yapma şimdi bana. Ben de indirdim. (Kalkar) Kalktım balkona çıktım. Aldım manzarayı arkama. Şöyle güzel bir fotoğraf çektirdim. (Elindeki hayali telefona bakar, fotoğraf çeker) Koydum profilime fotoğrafımı. Bir de Premium üyelik aldım. (Dolaşır) Önüme gelen karıya kalp yolluyorum. Sınırsız… İster yaşlı ister genç, fark etmez. Fatih ilçesinde ne kadar yalnız, ne kadar bedbaht karı varsa benden kalp alıyor. Al sana kalp, ohhh kalp, orana burana kalp, her yerine kalp… Bütün ilçeye varlığımı haykırıyorum. (Bağırır) Ben, buradayım! Ben buradayım! (Nazikçe) Konumum görünüyor hanımefendi. İsterseniz kalbime karşılık verin ve birlikte güzel vakitler geçirelim. Ben mesela konuşmayı çok severim. Ama dinlemeyi de bilirim yani. (Üzgün) Kimsenin kimseyi dinlemeye vakti yok artık. Ama ben ne yapıyorum? Dinliyorum. Bu yüzden güzel bayan, bana anlatabilirsiniz. Pardon, adresinizi alabilir miyim? Ne? Aceleci mi davranıyorum? (Hayali telefonu yere fırlatır) Hadi lan oradan! O kadar para verdik bu uygulamaya. Hepiniz naz yapıyorsunuz. Kaç tanenize yazdım ama geri dönen yok. Varsa da söğüşlemek için hep…  İnsan bi’ cevap verir amınakoyim! Nezaket biraz. (Şehvetle) Halbuki fotoğraflarınız öyle demiyor? (Taklit eder) Gel diyor bana, ben senin için biçilmiş kaftanım, gel diyor bana, işte aradığın kadın… (Kahkaha atar) Yok, tık yok. Sadece resimlerini koymuşlar. Ruhları nerde bunların? (Yerdeki hayali telefonu işaret eder) O kadar para verdik bu uygulamaya. Paramızı geri alamıyoruz… Yazıklar olsun. Hepiniz aynısınız, hepiniz aynısınız…

‘Hepiniz aynısınız’ diye söylenerek hızlı adımlarla sahnede dolaşmaya başlar.

GENÇ ADAM – Tabi, terasta günler geçmek bilmiyor. Bir çare bulmak lazım… (Düşünür) Ne olabilir? Ne ne ne ne ne? Buldum. Fark ettiysen, çabuk buldum. (Manyak bir kahkaha atar, yaptığı esprinin iyi olduğuna inanır ama kahkahanın sonlarına doğru kendinden iğrenir ve aniden) İşe girilebilir! Evet. Fark etmez, ne iş olursa olsun. Yeter ki bu deniz işi hallolana kadar bi bi bir şeyle uğraşayım. Hem evde daha az dururum. Babamın suratını çekmek zorunda kalmam. (Coşkulu) İyi lan dedim. Çıktım sokağa. (Dolaşır) Penceresinde a4 kâğıdı yapıştırılmış bütün yerlere başvurdum. Çünkü elimden her iş gelir benim. Ne iş olsa yaparım. Kuryelik yapabilir misin? Hayır, ne münasebet! Sadece gemi sürebiliyorum. Onu da tam bildiğim söylenemez. Komilik? Evet, bunu yaparım işte. Girdim lokantanın birine, şu aşağıdaki yer işte, meyhane miydi yoksa? Evet evet, meyhane. Ara da bir masalara dansöz falan geliyor. Seyyar dansöz. (Canlandırır) Oynaya oynaya sokaktaki bütün meyhanelerden para topluyor. Yanında da iki yaveri var. Darbuka, keman. (Canlandırır) Bunlar oynuyor, müşteriler yiyip içiyor, ben de masadaki boşları topluyorum. Ara sıra gözüm kayıyor dansöze (İç çeker) elim ayağıma dolanıyor. (Patronunu taklit eder) ‘Oğlum, bakar mısın buraya?’ (Çocuksu ve sinirli) Efendim babacım? ‘Ne babası lan? Temizle şuraları!’  (Çocuksu ve masum) Ama dönsöz dikkatimi dağıtıyor baba, gitsin başka yerde oynasın, olmaz mı?

GENÇ ADAM – Sonra alışıyorum tabi dansöze, garsona, patrona, yani alışır gibi oluyorum diyelim. Müşterilere yetişmeye çalışıyorum artık. Bir masa gidiyor, diğeri geliyor. Bir masa gidiyor, diğeri geliyor, ardından başka masa, sonra bir diğer masa… Yani masa dediysem anla işte, insanlar gidip geliyor (Güler ve yine iğrenir iç çeker) Gececiydim orada. Yani evde babamla birbirimizi görmemeye başlamıştık. O sabah giderken ben işten çıkıp eve geliyordum. İnanır mısın? Babamın hoşuna gitmişti bu durum. (Taklit eder) İyi iyi, boş boş oturmaktan iyidir. Hiç olmazsa boş oturmaktan iyidir, yani en azından oturup boş boş durmaktan iyidir, yani boş durmaktan iyidir…

Delirmiş gibi, ‘Boş durmaktan iyidir’ diye söylenerek hızlı adımlarla sahnede dolaşmaya başlar.

GENÇ ADAM – (Bağırır) Bok iyidir! (Merakla) Sen hiç bir Arap masasına denk geldin mi? Bildiğin savaş alanına çeviriyorlar masayı. (Duraksar) Hem bu dansöz buradayken işimi yapmam mümkün değil. Ara ara gözümün içine bakıyor, içim gidiyor. (Öfkeyle) Ya o gidecek ya ben! (Güler) Yetmezmiş gibi bir de garson tribi çekiyorum.  Bahşişin en azını bana veriyorlar. Parayı falan siktir et. Bu ibne garsonların caka satmasına tahammül edemiyorum. Yahu kimsin sen? Neyin havası bu? Giymiş beyaz bir gömlek, kot pantolonun üzerine. Gelene gidene hoş geldiniz beş gittiniz demekten başka bir sike yaradıkları yok. Bütün pis işleri ben yapıyorum. Beyefendi gelmiş nutuk çekiyor bana. Dansöze bakmaktan çalışamıyor muşum! (Taklit eder) ‘Sen toysun daha, İstanbul şöyle İstanbul böyle… Okudun da ne oldu? Boş işler bunlar. (Bastırarak) Meslek öğreneceksin, meslek! Bak bana, daha çocuk yaşta girdim bu işe. Ev var araba var. Bakma sen, amcamın yeri diye çalışıyorum. Yoksa siksen durmam burada…’

Bir süre sessiz kalır.

GENÇ ADAM – Hadi lan oradan! Bunca parayı millete hoş geldiniz diyerek mi kazandın puşt! O halde ne diye tipten zırnık koklatmıyorsunuz? Madem ihtiyacın yok? Madem kurtarmışın götü?  (Düşünür) Boşuna okumuşum diyor! (Duraksar) Ulan, bir kez olsun düşündün mü? Bu hayatta ne bok yemeye varım diye?  

GENÇ ADAM – Velhasıl, çıktım işten. Paramın bir kısmını kestiler. Siktir et dedim, (Şüpheli) gider babamın suratını çekerim daha iyi. Hem bu gün yarın gemi işim de hallolur. (Üzgün) Giderim bu bok çukurundan.

Oturur dizlerini karnına çekerek etrafa bakınır.

GENÇ ADAM – Eve gelip bekledim. (Uzanır) Yine bekledim. Babamla göz göze gelmemek için uyuyor numarası yaptım.  (Kalkar) O evden gidince ne yapıyordum biliyor musun? (Coşkuyla) Dışarı çıkıyordum. Şu aşağıdaki internet kafeye gidip oyun oynuyordum. (Bilgisayar masasında otururmuş gibi yapar, elinde fare ve karşısında bilgisayar var gibidir) İnternet kafede bir sürü arkadaşım var Fehmi… Hepsi 13-14 yaşlarında. (İmrenerek) Takıyorlar kulaklığı, kopuyorlar bu dünyadan, bambaşka bir yerdeler artık. Savaş alanındalar. Düşünebiliyor musun Fehmiiii? Ellerinde silahlar var, boyna adam öldürüyorlar. Ulan dedim bu veletler işi biliyor. Girdim aralarına. Ekip olduk. Ben de taktım kulaklığı. İçlerinden biri bize komut veriyor. Biz de önümüze geleni öldürüyoruz. Şu silah daha iyi, çekil lan, önümden çekil! Bam bam bam bam ba bam bam babam ba bam bam bam babam!

Hayali bilgisayarın başından kalkar. Beş on saniye boyunca sessizce dolaşır. Beklenmedik bir anda ellerini dua eder gibi açar, ciddi bir tavrı vardır.

GENÇ ADAM – Allah akıl fikir versin. (Bağırır) Amiiiin (Elini yüzüne götürür) cümlemize. Allah seni sevdiklerine bağışlasın. (Tiribün lideri gibi bağırır) Amiiiin cümlemize. Allah ne muradın varsa versin. (Gülerek) Amiiiin cümlemize. Allah yolunu bahtını açık etsin. (İç çeker ve bağırır) Amiiiiiiin cümlemize!

Bir anda sırt üstü yere uzanır, kollarını iki yana açar.

GENÇ ADAM – İki seksen uzandım terasın orta yerine. Terasın ve dünyanın merkezindeyim. Kim aksini iddia ediyorsa orospu çocuğudur, çıksın karşıma! Çıksın karşıma ve desin ki (Hızlıca doğrulur, nazik birini taklit ediyormuş gibi) ‘ben aslında öyle biri değilim. Siz beni çok yanlış tanımışsınız. Lütfen izin verin. Size durumu izah edeyim.’  

GENÇ ADAM – (Öfkeyle) İzaha gerek yok! (Kulağını yere dayar) Terasın altından sesler geliyor. Önce bunun hesabını ver! İnsan homurtuları duyuyorum. (Korkarak geri çekilir) Terasın altı insanla kaynıyor. Duyabiliyor musun? Televizyon sesleri, bağırışlar, kahkahalar, horlamalar… (Bağırır ve geri çekilir) Ne oluyor lan!

GENÇ ADAM – (Kendini teselli eder gibi) İnsan bir odada uzun süre kalınca her şeyi duyuyor. Odanın içinde gezen sineği, buzdolabının içindeki soğuğu bile duyuyor. Bu sabah da böyle oldu. Terastayken o siktiğimin faresinin ayak seslerini duydum. (İğrenerek) Unuttum sanma onu. Unutur muyum hiç. Sıcaklığını hissettim orospu çocuğunun. Ayağımın altında tepinip durdu, sonra kayboldu. Ara ara sesini duyduğum oluyordu tabi. (Fareyi taklit ederek etrafa bakınır)  Ps ps ps ps.

Bir anda cesaretlenip kendine gelir ve taklidi bırakır.

GENÇ ADAM – Ben de bensem eğer. Yakalarım bu fareyi. Bana bunun için ne gerekir? (Etrafına bakınır) Bir leğen, bir ip, bir de çıta. Şöyle yarım metre uzunluğunda bir çıta. (Bulmuş gibi yapar) Fare kapanı yapacağım. (Sahnenin ortasına kapanı kurur. İpi çıtaya bağlar, çıtayı leğene dayar gibi yapar. Sonra ipi uzatıp geriye koyar) Tuzağın içine birkaç tutam ekmek koyalım. (Hayali ekmekleri doğrar ve leğenin altına serpiştirir) Ohhh, afiyetle yesin. Amiiiin. Ohh, yarasın oğluma. (Şüpheyle) Ama sadece kapanı kurmakla olmaz. Burada olduğumu unutturmam lazım ona. Işıklar! 

Kalkar ve hayali bir düğmeye basar gibi yapar, sahne ışığı eş zamanlı kapanır ve sarı bir ışık Genç Adam’a lokal olarak -kısık bir şekilde- verilir. Genç Adam sahnenin ortasına, kapanın yanına gelir, ışık Genç Adam’ı takip ediyordur. Genç Adam yerdeki hayali ipi alarak kapandan birkaç adım geriye geçip diz üstü oturur, iki büklüm bir şekildedir ve sırtı seyirciye dönüktür. 

GENÇ ADAM – (Etrafa bakınarak, kısık bir sesle) Sessizce oturup bekledim. (Duraksar ve korkudan gülerek) Sen de yarım saat ben deyim kırk beş dakika. (Duraksar) Öylece bekliyorum. (Kendi kendine) Canım sigara çekiyor ya! Hayır olmaz. En ufak bir sesi bile duyar bu ibne. Sessizce bekledim. (Duraksar) Bekledim, (Duraksar) bekledim, (Duraksar)  bekledim. (Susar ve bir şey görüp korkarak işaret eder) Şu şu şurada bir şey hareket etti! (Görmeye çalışır) Sağa sola gidip geliyor. Karanlıktan seçemiyorum nerede olduğunu. (Korkarak) Bir anda yanımda beliriverebilir. (Duraksar)  Bekledim, (Duraksar) bekledim, (Duraksar) bekledim, (Bir anda irkilir) ya üstüme atlarsa? (Duraksar)  Bekledim, (Sesi gittikçe azalır) bekledim, bekledim. (Susar) Tam önümde durdu…

Genç Adam’a sarı olarak verilen ışık yavaşça kırmızıya döner. Genç Adam karşısında duran hayvanın bir fare değil, güvercin olduğunu görmüştür. Bu durumu idrak edemez bir şekilde hayali kapanın ipini bırakıp dizlerinin üstünde yavaşça geri geri gitmeye çalışır. Güvercin onun üstüne doğru geliyor gibi yapmalıdır. Bir anda durur ve seyirciye fark ettirmeden kazağının altında sakladığı güvercin tüylerini iki dizinin arasına koyar. Ve birden önünde durduğu varsayılan güvercinin üstüne atlar. Onu tutmaya çalışır, debelenir. Genç Adam sonunda yakaladığı hayali güvercini sıkıca tutar. Onu sert bir şekilde yere vurur. Dizinin arasındaki tüyleri sanki yerdeki güvercinden yoluyormuş gibi bir sağ bir sol eliyle kopararak havaya savurur. Bu esnada vahşice bağırmalı ve kahkaha atmalıdır. Genç Adam, güvercin tüyleri bittikten sonra yorgun bir şekilde seyirciye döner. Yorgun ama mutlu bir yüz ifadesiyle vardır. Sahnenin tamamı aydınlanır ışık sarıya döner. Genç Adam dizlerinin üstünde seyirciye dönük bir şekilde devam eder. 

GENÇ ADAM – (Tebessüm eder) Fare sanmıştım Fehmi, (Duraksar) güvercinmiş… 

Beş on saniye etrafa bakınır, yerdeki tüylerle oynar ve kapı sesi gelir. Genç Adam bir süre bu sesi duymaz. Başta yavaş çalan kapı daha sonra hızlı ve sert bir şekilde çalmalıdır. Genç Adam sonunda kapıyı duyar ve oturduğu yerden hafifçe eğilerek açar kapıyı. Gelen kişi babasıdır. Genç Adam oturduğu yerden ellerini bir kukla gibi konuşturarak babasını ve kendini canlandırır. Sol eli babası sağ eli kendisidir. 

BABA (Sol el) –  (İç çeker) Kapıyı niye açmıyorsun! Ne bu hal?

GENÇ ADAM (Sağ el) (Susar, başını pişman bir şekilde sallar)

BABA (Sol el) – Tamam, neyse ne… (Düşünür) Şey diyecektim sana. Bizim bir arkadaş var.

GENÇ ADAM (Sağ el) – Hangi arkadaş?

BABA (Sol el) – Tanımazsın. Bir arkadaş işte, annesi gelecekmiş buraya. Kalacak yeri yokmuş ihtiyarın. Benden yer rica etti.

GENÇ ADAM (Sağ el) – Tamam baba, benim yatağımda uyuyabilir, ben de kıvrılırım şuraya bir yere.

BABA (Sol el) – Saçmalama oğlum, döşek yok bir şey yok. Benim eleman var. Fehmi. Bir süre onun yanında kal sen. Sonra hallederiz bir şekilde.

GENÇ ADAM (Sağ el)(Duraksar) Peki, sabah giderim o zaman. 

BABA (Sol el) – Kadın şimdi gelecek, hemen çıkman lazım. 

GENÇ ADAM (Sağ el)(Susar)

BABA (Sol el) – Al şu yüz lirayı, cebinde dursun.

GENÇ ADAM (Sağ el) – Yok, var bende. Param var…

Genç Adam kukla oyununu bitirir, ayağa kalkar ve minnetsiz bir şekilde ‘Param var benim’ diye söylenir. Üstünü silkeler.  

GENÇ ADAM – Çıktım terastan. (Ayakkabısını giyer gibi yapar) Bizim şu kıvırcık makarnaya benzeyen merdivenden aşağı indim. (Döne döne inmeye başlar) Son birkaç basamak kalmıştı ki (Şaşırır) karşımda dünyanın en güzel varlığı belirdi. O dansöz… Göz göze geldik. Çok güzeldi. Her şeyden daha güzel… Yukarıya, terasa çıkıyordu. Kenara çekildim. Yukarı çıktı. Saklandım. Bizim terasa girdiğini duydum. (Dinlemeye çalışır)  Bir süre sonra içerden sesler duydum. (Duraksar, sinirlidir) Sesler duydum… (Geri geri gider) Babamla sevişmeye başladılar. (Kahkaha atar) Yeni bir tane benden yapacaklar! Koşarak indim merdivenden. Sesimi duymuşlardır. (Koşar) Koştum. Arkama bakmadan koştum. Yeni bir ben geliyor Fehmi. Benden yeni bir tane yapıyor babam. Koştum. Senin evine gelene kadar durmadan koştum…

Fehmi’nin evinin kapısından girmiş gibi yapar.

GENÇ ADAM – Kapıyı açtığında içeriden iğrenç kokun yüzüme vurdu Fehmi. Kim bilir ne bok yiyordun içeride. Yaşlı bir domuz gibi dikildin karşıma. (İğrenerek) Uykulu, uykulu… (Taklit eder) ‘Hoş geldin yeğenim. Baban söylemişti geleceğini. Yatak büyük, ben şu köşede, sen de öteki köşede uyursun.’ Dedin. Sonra…

Genç Adam uyumak için yere uzanır. Işık gittikçe azalmaya başlar. Genç Adam bir anda uyanır. Korku içinde uyuduğu yerden uzaklaşmaya çalışır. Hayali biriyle boğuşuyor gibidir. Işık tamamıyla kapanır. Oyunun başında olduğu gibi sahnede boğuşma sesleri gelir. Genç Adam Fehmi’yi boğarak öldürür. Bu boğulma seslerini oyunun girişindeki gibi kendi çıkarmalıdır. Genç adam Fehmi’yi boğduktan sonra bir pencerenin açılma sesi gelir. Bu açılma sesiyle birlikte sokaktaki meyhanelerden oryantal bir müziğin sesi gelir. Bu müzik darbuka ve saksafon enstrümanlarını içermelidir. Sarı lokal ışık git gide kırmızıya döner. Bu esnada sahneye duman verilir. Sahnenin üstündeki güvercin tüyleri yavaşça Genç Adam’ın üstüne dökülür. Genç Adam kırmızı ışığın altında müzik ve duman eşliğinde oryantal bir dans sergiler. Genç Adam dans ederken güler ama gözlerinden yaşlar akar. 

-SON-

Adem İŞLER

 

Siteler Arasında Geçiş Yap
Puan verin...
[Oy Sayısı: 1 Puan: 5]